Bu civarda kendilerine Aptal denilen Tü rkmenlerden iki davulcu, bembeyaz ve uzun salvarlarini ucurup davullarini havada savurarak, toprak damlardan birinin ü zerinde oynuyordu. Biri yasli, biri gencti. Baba ogul olduklari ilk bakista anlasilacak kadar birbirlerine benziyorlardi.
Yaslisi, esmer yü zlü , kircil sakalli, orta boylu bir adamdi. Halinden umulmadik bir ceviklikle sicriyor, dö nü yor, davulunu firlatip yeniden tutuyor, tokmagini havada ceviriyor, bu sirada hic aralik vermeden boyuna caliyordu.
Genci biraz daha uzun boylu, zayif ve adamakilli gü zeldi. Babasina gö re daha agir davraniyor, arada sirada dö nü p hoplasa bile, daha cok oldugu yerde davuluyla beraber egilip dogrularak ve basini ikide birde geriye firlatip, kasketinin altindan yü zü ne dö kü len simsiyah saclarini yana atarak, babasini aska getirmek ister gibi, bü tü n kuvvetiyle caliyordu.
Kö y bir sirtin ü zerine set set siralanmis evlerden ibaretti ve alt taraftaki evin dami ü st taraftakinin ö nü nden gecen sokakti. Bü tü n bu damlarin ü stü genc, ihtiyar kadinlarla dolmustu. Bir kismi ö bek ö bek olmus konusuyor, bir kismi kucagindaki yahut yanindaki bebeklerle ugrasiyor, onlari emziriyor, bir kismi da, asagida davulcularin etrafinda itisip kakisan biraz daha bü yü kce cocuklara bagiriyordu.