Bilmiyordu demoglu, insanin tevekküle dayandigi sinira geldiginde baslardi asil sinavi Yaradanin
katinda. Tevekkülden gelen kabulün nurunda aydinlanir en kasvetli zindanlari, cözülür göz bagi,
zincirlerinden bosanip gün yüzüne cikardi özündeki maiyeti. Sonrasi yeniden kan yürür can damarlarina
ve yeniden hayat bulur, canla dolardi cesedi. Bu kutlu yolda ilerlemek elbet o kadar kolay degildi. Gün be
gün yitirilenlerin nihai sonucu, dünyevi gerceklik ölüm; esasinda bitisten, tükenisten ziyade kutlu dogumlari
mustulayan en serefli yükselisti vakti geldiginde nefs-i mulhime. Dogmak icin ölmek, ölmek icin dogmak
gerekirdi, buydu her nefsin ilahi kaderi ve bu iki kardesin akil almaz nizaminin raksiyla dönerek zikrederdi
hem lem de asikar dem, hem demde sakli alemin maiyeti.